İş Sözleşmelerine Konulan Cezai Şartların Geçerliliği

İŞ SÖZLEŞMELERİNDE CEZAİ ŞART
İşçi ve işveren arasında yapılan
hizmet sözleşmelerinde ara ara cezai şartların konulduğu görülmektedir.
Sözleşmelere eklenen bu cezai şartlar genel itibariyle manevi cebir altında
olan ve sözleşmenin zayıf tarafı olan işçiler aleyhine tek taraflı ve maddi
açıdan bir tarafın karşılayabileceği tutarlar olmamaktadır. Hali ile
uyuşmazlıklar ortaya çıkıyor ve uyuşmazlıklar mahkemelere taşınmaktadır.
Öncelikle Türk Hukuk sistemin de
sözleşme yapma özgürlüğü ilkesi kabul edilmiştir. Türk Borçlar Kanunun 26’ncı maddesi uyarınca “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde
özgürce belirleyebilirler.” Şeklinde düzenlenmiştir.
Ayrıca
İş Kanunun 9. maddesine göre “Taraflar iş
sözleşmesini, Kanun hükümleriyle getirilen sınırlamalar saklı kalmak koşuluyla,
ihtiyaçlarına uygun türde düzenleyebilirler.” Denilmek suretiyle sözleşme
özgürlüğü bir başka deyişle sözleşme serbestisi ilkesi ile iş sözleşmelerine
taraflarca cezai şart koyulabileceği anlaşılmaktadır.
Cezai şart kavramı İş Kanunun da düzenlenmemiş olsa
da Türk Borçlar Kanunun ilgili kanun maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan
düzenlemeye göre;
Türk
Borçlar Kanunun 179. maddesi uyarınca “Bir
sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza
kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da
cezanın ifasını isteyebilir.
Ceza, borcun belirlenen zaman veya
yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça
feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla
birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.
Borçlunun, kararlaştırılan cezayı
ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili
olduğunu ispat etme hakkı saklıdır.” Şeklinde
ifade edilmiştir.
Her
ne kadar İş Kanununda düzenlenmemiş olsa da Yargıtay bu boşluğu içtihatları ile
doldurmaya çalışmıştır. Şimdi Yargıtay kararları doğrultusunda cezai şart
kavramını inceleyelim.
İlk olarak şunu belirtmekte fayda var ki; Yargıtay
bu uyuşmazlıkları iş hukukunun vazgeçilmez ilkesi olan işçi lehine yorum ilkesini
temel alarak kararlarını oluşturmuştur.
1-İş Sözleşmesine Konulan Cezai
Şart Karşılıklı Olmalı
Bu ilke esas alındığı için karşımıza
ilk olarak karşılıklı olma şartı gelmektedir. Çünkü yukarıda belirttiğim gibi
sözleşmenin zayıf tarafı ve manevi cebir altında olan işçi aleyhine
düzenlenecektir. Yargıtay bunu bildiği için konulan cezai şartın karşılıklı
olmasını aramaktadır. Öte yandan bu durum Türk Borçlar Kanunun 420’nci
maddesinde “Hizmet sözleşmelerine sadece
işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir” şeklinde düzenleme alanı
bulmuştur. Karşılıklı olmaktan kasıt ise; söz gelimi işçi haklı bir neden
olmadan iş sözleşmesini feshedip işi bırakırsa 100 bin TL cezai şart
ödeyecektir. İşveren ise haklı bir nedene dayanmaksızın işçinin sözleşmesini
feshederse 150 bin TL cezai şart ödeyecektir. İşte bu cezai şartın karşılıklı
olması demektir. Oysaki cezai şart sadece işçi aleyhine konulmuş olsaydı
geçersiz olacaktı. Ayrıca Yargıtay bununla da yetinmeyip cezai şartın işçi için
daha çok olup işveren için az olması halinde de geçersiz kabul edileceğini
ifade etmektedir. Ancak tam tersi durumlar kabul görür. Misal işçi işten
ayrılırsa 50 bin TL cezai şart ödeyecektir. İşveren iş sözleşmesini haksız
şekilde sonlandırırsa cezai şart 60 bin TL ödeyecektir şeklinde düzenlenmiş ise
kabul görür.
2-Cezai Şart Hakkaniyete Uygun
Olmalı
Hakkaniyete uygun olmaktan anlatılmak istenen
aslında işçi ile işveren arasındaki maddi gerçeğin anlaşılıp ona göre cezai
şartın düzenlenmesi gerekmektedir. Zaten bu konuda Türk Borçlar Kanunun 182.
Maddesi bir düzenleme getirmiştir. Anılan düzenlemeye göre; “Taraflar, cezanın miktarını serbestçe
belirleyebilirler. Ancak Hâkim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden
indirir.” Kısaca işçi için çok büyük rakamlar serbestçe cezai şart olarak
belirlenebilse de gerek kanun gerekse Yargıtay bu durumu hakkaniyete aykırı
bulup miktarı değiştirmektedir. Bu sebeple işçiye cezai şart konulurken
işverenin kıyas alınmaması gerekmektedir. Söz gelimi işveren işten çıkarırsa
cezai şart olarak 200 bin TL öder ancak işçi haklı bir nedeni olmadan çıkarsa
50 bin TL öder şeklinde düzenlenmesi hakkaniyete uygun olacaktır. İşçi
bakımından da cezai şartı 200 bin TL olarak belirlerseniz hakkaniyete aykırı
olacaktır.
3- Kanuna,
Ahlaka, Kamu Düzenine, Kişilik Haklarına Aykırı ya da İmkânsız Olmamalı
Türk Borçlar Kanunun 27’nci maddesi uyarınca “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu
düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin
olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz
olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın
sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak
hükümsüz olur” şeklindedir.
Örneğin
kanunun emredici hükmü diyor ki işçi aleyhine tek taraflı konulan cezai şart
geçersizdir. İşte bunu iş sözleşmesine bu şekli itibariyle koyarsanız yine
geçersiz olacaktır.
Son
olarak bir başka önemli husustan bahsetmek istiyorum. Eğitim gideri karşılığı
konulan cezai şartlar. Uygulama da sıklıkla karşılaştığımız uyuşmazlıklardır.
EĞİTİM GİDERİ KARŞILIĞI CEZAİ ŞART
İşverenler yetiştirmek üzere
işçilerini belli bir donanıma getirme adına genelde büyük ve masraflı eğitimler
sağlamaktadırlar. Ancak işverenler bu konuda sıklıkla problem yaşamaktadırlar.
O kadar emek verip maddi açıdan masraf ettiği işçiler ya yarıda bırakıp
gidiyorlar ya da işverenin sağladığı eğitimi tamamlayıp başka bir işe
yönelmektedirler. İşte bu gibi durumları önlemek adına işçiye eğitim vermeden
önce işverenler sözleşmeye eğitim gideri adı altında cezai şart koymaktadırlar.
Yargıtay
bu konuda görüş birliği içinde olup söz konusu haller de işçinin belli bir
donanıma kavuşması adına işverence yapılan masraflardan ötürü bunun karşılığı
olarak işçinin belirli bir süre işverenin nezdinde çalışması gerektiğine kanaat
getirmiştir.
Öte
yandan Yargıtay kararlarında birçok kez işçiye verilen eğitim süresi ile
sözleşmede işçinin çalışmayı kabul ettiği sürenin birbirine orantılı olması
gerekir. Örnek olarak Yargıtay bir kararında davalının 8 aylık eğitim süresine karşılık 3 yıllık mecburi hizmeti
kayıtsız, şartsız kabul ettiği yönünde taahhütname için “taraflar arasında
denklik/karşılıklılık bulunduğu anlaşılmıştır.” Şeklinde hüküm tesis
etmiştir. Demek ki 8 aylık eğitimin karşılığı olarak işçinin 3 yıl çalışması
makul görülmüştür.
Eğitim Masraflarının İadesi
Yukarıda izah ettiğim üzere verilen
eğitim karşılığı işveren işçiye makul bir süre çalıştırabilecektir. Fakat buna
rağmen işçi belirtilen süreden önce sözleşmeyi feshetmiş olması halinde nasıl
hareket edilecek bu yüzden eğitim masraflarının iadesine değinmemiz
gerekmektedir.
Öncelikle
işçi İş Kanunun 24. Maddesinde sayılan haklı nedenlerden birine dayanıp iş
sözleşmesini feshederse eğitim masraflarının iadesi ile sorumlu olmayacaktır.
Ancak haklı bir nedene dayanmadan iş sözleşmesini feshetmiş ise bu sefer
sorumluluğu gündeme gelecektir.
Ancak
Yargıtay yine isabetli bir karar ile bu sorumluluğun çerçevesini bizlere
çizmektedir. Şöyle ki; söz gelimi işçi haklı bir nedeni olmadan iş sözleşmesini
sonlandırmış olsun. İşveren eğitim masraflarının iadesini işçinin çalışma
durumuna göre talep edebilecektir. Yani diyelim ki işçi 3 ay çalışmış olsun
süre bitmeden sözleşmeyi feshetti. Bu 3 aylık sürenin indirime tabi tutulmasını
hüküm altına almıştır. Kanımca da doğru olmuştur.
Y9HD.
2007/27538 E. 2008/25469 K sayılı kararı ile “İşverence işçi adına yapılan eğitim giderlerinin tamamı yerine,
işçinin çalıştığı ve çalışması gereken sürelere göre oran kurularak indirim
yapıldıktan sonra kalan miktarının tahsiline karar verilmesi gerekir. Gerçekten
işçi, eğitimden sonra çalışmayı yükümlendiği sürenin bir kısmında çalışmış ise
işverene bu konuda katkı sağlamış olmaktadır. İşçinin yükümlü olduğu sürenin
tamamında çalışılmış olunması halinde ise, işverence eğitim giderleri istenemez.”
Hükmü ile açıklık getirmiştir.
Görüldüğü
üzere iade talep edilirken bu hususlar göz önüne alınmalıdır.